"İletişim ve Kültür Dizisi" Yörüyor
Savaş Arslan*
TB Yayıncılık olarak yeni başladığımız İletişim ve Kültür Dizisinin birinci kitabıyla karşınızdayız. “İletişim” ve “Kültür,” çok alışık olduğumuz ama üzerlerine düşündüğümüzde ise nereye koyacağımızı tam olarak bilemediğimiz iki sözcük, iki kavram. Raymond Williams kültür hakkında “Kaç kere bu lanet sözcüğü hiç duymasaydım diye dilediğimi bilmiyorum,” demiş. Aslında biz bunu “iletişim” sözcüğü için de söyleyebiliriz. Her iki sözcük de bizi birçok farklı dünyalara taşıyıp, birbirinden farklı rotalara sürükleyebilir. Dolayısıyla iki sözcük de engin, geniş bir coğrafyaya işaret ediyor. Ancak bu coğrafyanın haritasını çıkartmaya çalıştığımızda, pusulamızın yönünün şaşmaması işten bile değil. İşte böyle iki kavramı bir araya getiren bu dizinin çıkış noktası aslında bu zorluk, karmaşıklık ve çok anlamlılık dünyasında yürüme isteği.
İletişim: Ortak olan, paylaşılan bir görev ya da armağan. Latince kökünden (communico,-are) gelen bu anlamlarıyla İngilizce’de communication, Türkçe’de ise dokunmak, değmek ya da bağlayıp birleştirmek gibi anlamlarıyla insanların gerçekleştirdiği, gerçekleştirmek için de bir tür dile ihtiyaç duydukları bir edim. Bir bağ ya da ilişkinin bir ortaklık süreci içinde gerçekleştirilmesi eylemi. Dolayısıyla da, karşılıklı olup hem yaratılan hem de yönetilen bir süreç. Karşılıklı ve ortak olmasının bir sonucu olarak da, toplumsallığı ya da mekansallığı imleyen bir etkinlik. Sözcüğün kökenindeki “il” ya da “el” sözcüklerinin ikisi de mekansallıktan geçerken, aynı zamanda da araçsallığı, dokunma ya da bağlantı kurmayı sağlayan bir aracıyı (“el”) imliyor. İletişim için dokunabilmek bir ön koşul, bunun için de, elimizi ya da başka bir aracı kullanmak da gerekli. İşte bu dizide elinizde tuttuğunuz kitaplar tam da iletişimin doğasında olan bu ihtiyaçlara seslenmeyi amaçlıyor.
Kültür: İnsanların ürettiği, yani doğal ya da verili olmayıp insan eli değmiş her şeyi içerebilecek bir geniş coğrafya. Ancak daha dar bir anlamıyla da, sözgelimi Alman Romantiklerine göre, kültür, eğitim ya da başka yollarla bireylerin kendilerini geliştirmesi, kültürlü olmaları haline karşılık gelebiyor. Kültürlü olmaktan söz ettiğimizde ise kültür sahip olunabilir bir şey halini alıp ayrımcı bir bakışı (kültürlüler ve kültürsüzler) içerirken, beğenileri yüksek olmak gibi yönleriyle de, sanat ya da kültürün yüksek ve sakil yanları arasında bir karşıtlığa yol açıyor. Öte yandan kültür sözcüğü Latince kökünde (colo,-ere) taşıdığı “yetiştirmek” anlamıyla, bir nevi oluşturma, yetiştirme gibi eğitici ve üretici işlevlerle bağlantılı. Dolayısıyla uluslar, toplumlar ya da insanlar birçok kez kültürün üretimine katılmalarının yanında, toplumsal hayatta da bir bütünleyici ya da tamamlayıcı işlev görüyor.
Gazete: İletişim ve kültürün sacayaklarından, Venedik’te çıkmış haliyle, az bir paraya (gazza ya da gazeta) karşılık gelmesinden ötürü adlandırıldığı söylenen basılı iletişim ve kültür(lenme) aracı. Ancak İtalyanca’da saksağanlara da gazza dendiğini anımsarsak, kuşlar gibi oradan oraya haber taşıyan, bir nevi dedikodu yapma aracı. Bu araçsallığı ile de, yine toplumsalın içinde varolan, ondan beslenen, yine bir ortaklık, ilişki ve bağlantıyı imleyen bir araç. İtalyanlar belki de haberi saksağandan alıyor olabilirler, ancak biz kargalardan ya da bir de leyleklerden almayı severiz.
Sinema: görüntünün hareket etmesi, yürümesi; anlatı, yapıntı ya da kurmacanın zamanın sürecinden geçerek yok mekanlara yayılması; ve gerçek bir dünyanın araçsallaşarak dolaylı bir iletişime dönüşmesi. Belki de Hitchcock’un dayattığı haliyle içi doldurulmuş hayvanların, kargaların ya da bir nevi deniz kargası olan martıların tehdidinde, tahakkümünde yaşanan bir gerçeklik yanılsaması. Biraz da, başka hayatların gerçekliğine üç beş kuruş (gazza) karşılığında nüfuz edip hareketli imgelerin dünyasında yürüyüp gitmek. Belki de işte hareketin doğasında olan yürümek eylemi, aynı Mehmet Sağnak’ın yaptığı bu değerli çalışmanın sayfaları arasında yürürken deneyimleyeceğiniz gibi: gazza yürüyüşü!
İletişim ve Kültür dizisi de böyle yürümek isteyen, yani “yörük” olup sürekli bir yürüme halini terkisinde taşıyan bir dizi. İletişimin farklı alanlarından çıkıp kültürün değişik yönlerine bir göçebe gibi gezinmek amacımız. Sürekli yolda olmak, her yeni adımda yeni bir şeylerle karşılaşmak, onlara dokunmak, onlarla ilişki ya da bağlantı kurmak. Ayrıca bu yolda bize katılmak isteyen bütün iletişim ve kültür alanındaki araştırmacılarla da birlikte yürümeye başlamak. Bize bu yolda yardımcı olanlar da var elbette: TB Yayıncılık Genel Yayın Yönetmeni Alp Ejder Kantoğlu, Kilowatt ailesinden İlhan Kantoğlu ve Olgar Ataseven, Bahçeşehir Üniversitesi’nden Mütevelli Heyet Başkanımız Enver Yücel, rektörümüz Yılmaz Esmer ve İletişim Fakültesi Dekanımız Haluk Gürgen ve bu dizide yayınlanacak kitaplardan emeklerini esirgemeyeceğine inandığımız editörümüz Eyüp Çoraklı ve redaktörümüz Deniz Arslan. Onlara teşekkürlerimizi sunarak yolumuza devam edelim istiyoruz çünkü yürümek, yörüklerin işi olduğu gibi bizim de işimiz biraz – imgelerin, kavramların ve akademik çalışmaların içinde yürümek; onların karmaşıklığını, zorluğunu ve bir o kadar da kendilenliğini terkimize alarak “yörümek.”
* Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi - İletişim ve Kültür Dizisi Editörü
24 Ağustos 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder